Emre Aköz, Sabah 26 Eylül 2007
Bizim paranoyamız bitmez. Şerif Mardin'den sonra, bir akıllı daha taşı kuyuya attı... Diğer 40 akıllı çıkaramıyor.
ABD'nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke, " Türkiye, Malezya, ılımlı İslam ve demokrasi " kelimelerini aynı cümle içinde kullanınca bizde yaygara koptu:
"Türkiye, Malezya gibi mi oluyor?
" Bizim gazetelerde Holbrooke'un ağustos ayı başlarında PBS televizyonuna söyledikleri yer aldı.Ben konuşmanın İngilizce metnini görmedim. Ancak şöyle çevrilerek Türk kamuoyuna sunulmuştu: "11 Eylül'den beri, ABD, dünyanın her yerinde ılımlı İslami demokrasiler istiyoruz diyor. Sadece iki tane var. Türkiye ve Malezya. Barış içinde ve dürüst seçimler oldu. Ilımlı bir Müslüman parti, meşruiyetlerini Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Atatürk'ten alan ünlü milliyetçi partileri mağlup etti. Bu ılımlı Müslüman parti İsrail ile iyi ilişkiler içinde ve AB'ye üyelik istiyor. Ben de bunu destekliyorum." Gelin biraz daha geriye gidelim. Holbrooke benzeri sözleri 26 Temmuzda NPQ dergisinin Yayın Yönetmeni Nathan Gardels'a da söylemişti.
Adam ne diyor?
Gardels, 22 Temmuz seçimlerini, kendi tabiriyle " Neo Islamist " AKP'nin kazandığını, bunun " demokrasinin zaferi " mi, yoksa " laikliğe indirilmiş bir darbe " mi olduğunu soruyor.
Holbrooke'un cevabı şöyle:
"Bu Türkiye için tarihi bir seçimdi. Batı, İslam'ın 'ılımlı' ( moderate ) biçimini istediğini söylemişti. Burada söz konusu olan ( Türkiye'yi kastediyor ), İslam alemindeki en demokratik iki devletten biri; diğeri Malezya." Holbrooke daha sonra seçimler sırasında İstanbul'da olduğunu... Borsanın yükseldiğini... Milliyetçi partilerin daha fazla sandalye kazandığını... Kürtlerin de uzun süreden parlamentoya girdiğini... AKP'nin Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokma amacını bir kez daha ortaya koyduğunu... Ordunun böylesine güçlü bir halk desteğine sahip olan AKP'ye müdahale etmeyeceğini... Ancak bir bölünme tehlikesi karşısında böyle bir şey yapacağını... Demokrat Türklerin tavrının " Ne şeriat, ne darbe " olduğunu belirtiyor.
Öküz altında buzağı
Şimdi elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin:
Holbrooke'un bu laflarından, " Türkiye, Malezya olacak " ya da " Türkiye, Malezya olmalı " gibi bir sonuç çıkar mı Allah aşkına?
Adam Amerikalı... 11 Eylül travmasını yaşamış... İslam âlemine karşı tereddütleri var...Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelere bakıyor. Kendi açısından... Bakın bu nokta önemli: "Kendi açısından" bakıyor ve iki ülkenin demokrasiyi yaşattığını görüyor.Bu iki ülkede, terörizme başvurarak ABD'yi vuracak radikal İslamcı hareketler bulunmadığı için memnun oluyor.
Ne " Türkiye, Malezyalaşsın " diyor, ne de " Malezya, Türkiyeleşsin ." (O kadar aptal değil.) Peki biz ne yapıyoruz?
"Yoksa Türkiye, Malezyalaşıyor mu" diye hezeyanlara kapılıyor, Holbrooke'a lanetler yağdırıyoruz.Gazetelerimiz Malezya'ya muhabirler gönderiyor: "Gidip bakın, geleceğimiz nasıl olacak?"
Kör tuttuğunu anlar
Muhabir arkadaşlarımız da, " körlerin filin orasını burasını tutarak, fili tanımlamaya çalışmaları " gibi... Malezya'nın gündelik hayatından bize kareler sunuyor.
Yanlış anlaşılmak istemem: Malezya'daki gündelik hayatı ben de merak ediyorum elbette. Arkadaşların izlenimlerini ilgiyle okuyorum.
Yanlış anlaşılmak istemem: Malezya'daki gündelik hayatı ben de merak ediyorum elbette. Arkadaşların izlenimlerini ilgiyle okuyorum.
Ancak: Bir ülkenin, diğerine " dönüşmesi " için, benzerliğin görünüşte değil, toplumsal yapılarda olması gerekiyor.
Devlet-din ilişkisi nasıl?.. Tarihten gelen bir aristokrat sınıfı var mı?.. Köylülük ne durumda?.. Ordusiyaset ilişkisi hangi değerlere dayanıyor?.. Sivil toplum güçlü mü?.. Sermaye sınıfı kimlerle ittifak yapıyor?
Bir yıl boyunca sabahtan akşama Malezya sokaklarında dolaşsalar, on binlerce fotoğraf çekseler, arkadaşlarımız yine de yukarıdaki sorulara cevap bulamaz.
Hatta gündelik hayatı dahi doğru dürüst yansıtamazlar çünkü Laikcanlar başka yöne bakar, Tanrıkulları başka yere.
O soruların cevabını ancak Malezya'yı inceleyen sosyologlar, siyaset bilimcileri ve tarihçiler verir. Muhabirler değil.